Skip to content Skip to footer
blank13 Kasım 2021
blank2021-54
blank
blank

7338 Sayılı Kanundaki Vergi Usul Kanununa İlişkin Düzenlemeler

Özet

26 Ekim 2021 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7338 sayılı Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile vergi kanunlarında önemli bazı değişiklikler yapılmıştır.

7338 sayılı Kanunla ile birçok vergi kanununu ilgilendiren düzenlemeler yapılmış bulunmaktadır. Tüm düzenlemeleri tek bir sirkülerde özetlemenin okuyucular açısından sıkıcı olacağını düşündüğümüzden bundan önceki  2021-53 nolu sirkülerimizde Gelir Vergisi Kanunu’na (GVK) ilişkin aşağıdaki önemli düzenlemeler özetlenmiştir. Bu sirkülerimizde ise Vergi Usul Kanunu’na (VUK) ilişkin aşağıdaki önemli düzenlemeler özetlenecektir.

  1. İktisadi kıymetlerin değerlenmesine ilişkin düzenlemelerde önemli değişiklikler yapılmıştır,
  2. Amortisman uygulamasına ilişkin düzenlemelerde önemli değişiklikler yapılmıştır,
  3. Amortismana tabi iktisadi kıymetler için yeniden değerleme uygulaması sürekli hale getirilmektedir
  4. Gider pusulası uygulamasında önemli değişiklikler yapılmaktadır,
  5. Elektronik olarak tutulan defterlerde tasdik yerine geçen işlemlere ilişkin düzenlemeler yapılmıştır,
  6. Yararlanılması YMM’lerce düzenlenmiş tasdik raporu ibrazı şartına bağlanan konularda raporların ibrazında mükellef lehine düzenleme yapılmıştır,
  7. Ceza uygulamasında önemli değişiklikler yapılmaktadır.

 

  1. İktisadi Kıymetlerin Değerlenmesine İlişkin Düzenlemelerde Önemli Değişiklikler Yapılmıştır

1.1. Alış Bedeli ölçüsü eklenmiştir.

İktisadi kıymetlerin değerlenmesinde kullanılan mevcut 8 ölçüye (1. Maliyet bedeli; 2.Borsa rayici; 3. Tasarruf değeri; 4. Mukayyet değer; 5. İtibari değer; 6. Vergi değeri 7. Rayiç bedel, 8. Emsal bedeli ve ücreti) bir dokuzuncu ölçü olarak “Alış Bedeli” eklenmiştir.

VUK’nun çeşitli maddelerinde bazı kıymetlerin (VUK 279 madde uyarınca; hisse senetleri ile fon portföyünün en az %51’i Türkiye’de kurulmuş bulunan şirketlerin hisse senetlerinden oluşan yatırım fonu katılma belgeleri gibi) Alış Bedeli ile değerleneceği yer almakla birlikte, Kanundaki değerleme ölçüleri arasında Alış Bedeli diye bir ölçü yer almamaktaydı. Değişiklikle bu yasal boşluk giderilmiştir.

“Alış bedeli, bir iktisadi kıymetin satın alma bedelidir. İktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi ile ilgili diğer giderler alış bedeline dâhil değildir” şeklinde tanımlanmıştır.

1.2. Maliyet Bedeli ölçüsünde önemli değişiklikler yapılmıştır

1.2.1. Maliyet Bedelinin tespitinde bu bedele eklenmesi zorunlu olan giderler tek tek sayılmak suretiyle belirlenmiştir

VUK’nun 262’inci maddesindeki değişiklikten önceki şekliyle Maliyet Bedeli ölçüsü “Maliyet bedeli, iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin artırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilümum giderlerin toplamını ifade eder” şeklinde son derece genel bir tanıma sahip bulunmaktaydı. Bu genel tanımdaki yetersizlik nedeniyle Maliyet Bedeli ölçüsünün içeriği ikincil mevzuat (tebliğler, özelgeler vb.) belirlenmeye çalışılmaktaydı. Yapılan düzenlemeyle uygulamada belirsizliklere yol açan hususların yasal düzenlemeyle giderilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. Ancak bu kapsamda yapılan bazı düzenlemelerin uygulamada çok büyük sorunlara ve ihtilaflara yol açacağını da söyleyebiliriz. Bunlara yeri geldikçe ilgili paragrafta değinilecektir.

Kanunun 262’inci maddesinde yapılan değişiklik ile aşağıda sayılan giderlerin de maliyet bedeline dâhil edilmesinin zorunlu olduğu yönünde düzenleme yapılmıştır:

  1. a) İktisadi kıymetin iktisap edilmesi veya değerinin artırılması ile doğrudan ilgili; gümrük vergileri, gümrük komisyonları, yükleme, boşaltma, nakliye ve montaj giderleri,
  2. b) İktisadi kıymetin iktisap edilmesi veya değerinin artırılması ile doğrudan ilgili; resim ve harçlar, noter, tapu, mahkeme, değer tespiti, danışmanlık, komisyon ve ilan giderleri,
  3. c) İktisadi kıymetin finansmanında kullanılan kredilere ait faiz giderleri ve bunlara ilişkin kur farklarının; emtiada emtianın stoklara girdiği tarihe kadar, diğer iktisadi kıymetlerde ise iktisadi kıymetin envantere alındığı hesap döneminin sonuna kadar olan kısmı ile söz konusu kredilere ilişkin giderler (Faiz giderleri ile kur farklarının diğer kısımlarını maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükellefler serbesttirler.),

ç) İktisadi kıymetin stoklara veya envantere alındığı tarihe kadarki depolama ve sigorta giderleri,

  1. d) Gayrimenkullerde mevcut bir binanın satın alınarak yıkılmasından ve arsasının tesviyesinden mütevellit giderler.
  2. e) Emtiaların iktisap edilmesi veya değerinin artırılması ile ilgili olan özel tüketim vergisi, indirilemeyecek katma değer vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi ile kaynak kullanımını destekleme fonu

Yukarıdaki düzenlemelerden (c) paragrafında yer almakta olan; emtiaların finansmanında kullanılan kredilere ait faiz giderlerinden ve kredilere ilişkin diğer giderlerden emtianın stoklara girdiği tarihe kadar olan kısmının maliyet bedeline ekleneceği yönündeki düzenleme uygulanması son derece güç, uygulamada çok büyük sorunlara ve ihtilaflara yol açma potansiyeline sahiptir. Zira yıl içerisinde kullanılan kredilerden ne kadarının emtia temininin finansmanında ne kadarın diğer şirket işlerinde (genel gider ödemeleri, eskiden alınmış kredi veya satıcı borçlarının ödenmesinde vb.) kullanıldığını kolayca saptayabilmek çoğu zaman mümkün olamamaktadır. Eski yıllarda mükellefler ile vergi idaresi arasında bu konuda çok fazla sayıda sorun yaşandığı bilinmektedir. Vergi idaresi tarafından “faiz giderlerinden emtia stoklarına pay verilmesi gerektiği” gerekçesiyle yapılan vergi tarhiyatlarının çok büyük bir kısmı yargı organları tarafından reddedilerek, yapılan tarhiyatlar kaldırılmıştır. Bu sefer konu Kanunla düzenlenmekle birlikte, bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi Hazine ve Maliye Bakanlığı’na verilmektedir. Dolayısıyla Bakanlığın ikincil mevzuat (tebliğ) düzenlemeleri ve buna göre yapılacak uygulamaların yargıya taşınması ihtimali çok fazladır. Bu tür düzenlemelerle (önceki binek araç gider kısıtlaması, finansman gider kısıtlaması gibi) son derece adaletsiz ve uygulanması zor vergi uygulamalarının hayata geçirilmeye devam edilmesini vergicilik adına anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Oysa yapılması gereken vergilendirmeyi basitleştirecek ve adaletli kılacak düzenlemeler getirmektir.

1.2.2. Maliyet Bedelinin tespitinde bu bedele eklenmesi zorunlu olmayan giderler belirlenmiştir

Önceki bölümde Maliyet Bedelinin tespitinde bu bedele eklenmesi zorunlu olan giderler açıklanmıştır. Yapılan düzenlemeyle bazı giderlerin maliyet bedeline dahil etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükellefler serbesti sağlanmıştır. Buna göre;

  1. İktisadi kıymetin finansmanında kullanılan kredilere ait faiz giderleri ve bunlara ilişkin kur farklarının; emtiada emtianın stoklara girdiği tarihe kadar, diğer iktisadi kıymetlerde ise iktisadi kıymetin envantere alındığı hesap döneminin sonuna kadar olan kısmı ile söz konusu kredilere ilişkin giderlerinin maliyete dahil edilmesi zorunludur. Faiz giderleri ile kur farklarının diğer kısımlarının ise maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükellefler serbesttirler.
  2. Emtia haricindeki İktisadi kıymetlerin (sabit kıymetler gibi) iktisap edilmesi veya değerinin artırılması ile ilgili olan özel tüketim vergisi, indirilemeyecek katma değer vergisi, banka ve sigorta muameleleri vergisi ile kaynak kullanımını destekleme fonunu maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte mükellefler serbesttirler.

1.2.3. Maliyet Bedelinin tespitinde bu bedelden indirilmesi zorunlu gelirler belirlenmiştir

Gayrimenkullerle doğrudan ilgili olması şartıyla, bunların envantere alındığı hesap dönemi sonuna kadar alınan hibeler maliyet bedelinden indirilecektir. Diğer bir anlatımla alınan hibeler gelir yazılmayarak, taşınmazın maliyet bedelinden indirilecektir.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, hibelerin maliyet bedelinden indirilmesi huşunun zorunlu olduğudur. Bu zorunluluğa uyulmayarak hibelerin gelir yazılması, taşınmazın maliyet bedelinin yüksek kalmasına, bu da sonraki yıllarda daha fazla amortisman ayrılarak gider yazılmasına neden olacaktır. Sonraki yıllarda ayrılan fazla amortismanların “Dönemsellik Prensibi” gereği kazançtan indiriminin kabul edilmeyerek, cezalı vergi tarhiyatına muhatap kalınması söz konusu olabilecektir. Bu nedenle gayrimenkullerle doğrudan ilgili olması şartıyla, bunların envantere alındığı hesap dönemi sonuna kadar alınan hibelerin gelir yazılmayarak maliyet bedelinden indirilmesi gerekmektedir.

1.2.4. Maliyet Bedeli ölçüsüne ilişkin bazı düzenlemeler yürürlükten kaldırılmıştır

Yapılan değişiklikle Maliyet Bedeli ölçüsüne dahil edilecek giderlere ilişkin düzenlemeler VUK’nun 262’inci maddesinde toplanmış olduğundan, bu ölçüye ilişkin düzenlemeler içeren 270’inci maddesi tamamıyla, 273’üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Bu bölümdeki düzenlemeler Kanunun yayım tarihi olan 26.10.2021 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

  1. Amortisman Uygulamasına İlişkin Düzenlemelerde Önemli Değişiklikler Yapılmıştır

VUK’nun iktisadi kıymetlerde amortismanı düzenleyen 315, 318, 320, 323, 328 ve 329’uncu maddelerinde yapılan düzenlemeler ile duran varlıklar ile sermaye/alacaklara ilişkin amortisman uygulamasında önemli değişiklikler yapılmıştır.

Aşağıda özetlenen değişiklikler Kanunun yayım tarihi olan 26.10.2021 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.

2.1. Gün Esaslı Amortisman Uygulamasına İzin Verilmektedir

Dileyen mükellefler, amortisman işlemine, işletme aktifine yeni kaydedilecek iktisadi kıymetler (ikinci fıkra kapsamındakiler hariç) için bunların kullanıma hazır olduğu tarihte başlayıp ve her bir hesap dönemi için kıymetin aktifte kaldığı süre kadar gün esasına göre amortisman ayırabileceklerdir. Sürenin gün olarak hesaplanması için Hazine ve Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilen faydalı ömür süreleri 365 ile çarpılacaktır.

Gün esaslı amortisman uygulaması mükellefler için zorunlu bir uygulama olmayıp, dileyen mükellefler bu uygulamadan yararlanabileceklerdir. Ancak bu esası seçenler sonraki dönemlerde bu tercihlerini değiştiremeyeceklerdir.

Şu kadar ki; Faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları binek otomobilleri hariç olmak üzere, işletmelere ait binek otomobiller için gün esaslı amortisman uygulaması yapılamayacaktır.

2.2. Amortisman Sürelerini Mükellefin Bizzat Tespit Etmesine İzin Verilmektedir

Mükellefler, Hazine ve Maliye Bakanlığının iktisadi kıymetler için tespit ve ilan ettiği faydalı ömürlerden kısa olmamak üzere amortisman süresini, her yıl için aynı nispet olmak kaydıyla, belirlemekte serbest olacaklardır.

Şu kadar ki, bu süre Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen sürenin iki katını ve elli yılı aşamayacaktır.

Mükellefler bu tercihlerini iktisadi kıymetin envantere alındığı geçici vergi dönemi sonu itibarıyla kullanacaklardır ve bu şekilde belirlenen amortisman süresi ve oranını izleyen dönemlerde değiştiremeyeceklerdir.

Örneğin jeneratörler için Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ilan edilen ekonomik ömür (amortisman süresi) 10 yıldır. Mükellefler sürenin iki katı olan 20 yılı aşmamak üzere, yani 11 ile 20 yıl üzerinden de amortisman ayırabileceklerdir.

Yine örneğin betondan yapılma fabrika binalarının amortisman süresi 40 yıldır. Bu binalar istenilir ise en fazla 50 yıl üzerinden amortismana tabi tutulabilecektir.

2.3. Şüpheli Alacaklar Karşılığı Ayrılabilecek Dava ve İcra Takibine Değmeyecek Derecede Küçük Alacaklar Kavramı Objektif Bir Ölçüye Bağlanmıştır

VUK’nun 323’üncü maddesinde alacakların hangi koşullarda şüpheli alacak sayılarak, karşılık yoluyla vergi matrahından düşülebileceği düzenlenmiştir.

Maddenin değişmeden önceki şeklindeki “Dava ve İcra Takibine Değmeyecek Derecede Küçük Alacaklar” ibaresi uygulamada duraksamalara ve sorunlara yol açmaktaydı. Yapılan değişiklik ile küçük alacak ibaresi tutar olarak somutlaştırılarak 3.000 Türk lirasını aşmayan alacaklar küçük alacak olarak kabul edilmiştir. Bu tür küçük alacaklar yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş ise şüpheli ticari alacak karşılığı ayrılabilecek ve vergi matrahından düşülebilecektir.

2.4. Yenileme Fonu Uygulamasında Duraksamaya Neden Olan Bazı Hükümler Yeniden Düzenlenmiştir

VUK’nun 328 ve 329’uncu maddelerinde yapılan benzer değişiklikler ile satılan amortismana tabi iktisadi kıymetlerden elde edilen kazançlar ile yangın, deprem, sel, su basması gibi afetler hasara uğrayan iktisadi kıymetler için elde edilen hasar tazminatlarının Yenileme Fonuna çekilmesi, fondan tekrar kazanca aktarılması ve fonun amortismanlarda kullanılmasına yönelik bazı müphem hususlara açıklık getirilmiştir. Buna göre;

  1. Yenileme fonu uygulamasından sadece Bilanço esasına göre defter tutan mükelleflerin yararlanabilecekleri açık bir şekilde ifade edilmiştir.
  2. Tereddütlere neden olan azami 3 yıllık fonda tutma süresinin başlangıç ve bitiş tarihlerine açıklık getirilmiştir. Buna göre; satış kârı /tazminat fazlası, satışın yapıldığı / tazminatın elde edildiği tarihi takip eden üçüncü takvim yılının sonuna kadar pasifte geçici bir hesapta (Yenileme Fonu Hesabında) tutulabilir. Bu süre içinde, iktisadi kıymetlerin yenilenmesi veya benzer mahiyetteki bir iktisadi kıymetin iktisabı gerçekleşmezse, geçici hesapta tutulan kâr, satışın yapıldığı / tazminatın elde edildiği yılı takip eden üçüncü takvim yılının kâr ve zarar hesabına eklenir.
  3. Fondaki tutar birden fazla iktisadi kıymetin ayrılacak amortismanlarına mahsup edilebilecektir. Buna göre; Finansal kiralama yoluyla edinilenler de dâhil olmak üzere iktisap edilen bir veya birden fazla kıymetin bu Kanun hükümlerine göre ayrılacak amortismanlarına mahsup edilir. Bu mahsup tamamlandıktan sonra itfa edilmemiş olarak kalan değerlerin amortismanına devam olunur.
  4. Fondaki tutar, satışı yapılan /hasara uğrayan iktisadi kıymetin yerine iktisap edilen yeni kıymetlerin amortisman ayrılabilecek tutarından fazla ise bu fazlalık, satışın yapıldığı yılı takip eden üçüncü takvim yılının kâr ve zarar hesabına eklenir.
  5. e) Satışın yapıldığı yılı takip eden üçüncü takvim yılının sonundan önce işin terki, devri veya işletmenin tasfiyesi hâlinde fondaki tutar o yılın kâr ve zarar hesabına eklenir.

2.5. Bazı Sektörler İçin İktisadi Kıymetlerin Daha Kısa Sürede İtfasına Olanak Tanıyan Düzenleme Yeniden Yürürlüğe Sokulmaktadır

VUK’nun geçici 30’uncu maddesinde bazı mükellef grupları için 2019 takvim yılı sonuna kadar iktisap edilen yeni makina ve teçhizat ile yatırım teşvik belgesi kapsamında iktisap edilen yeni makina ve teçhizat için uygulanacak amortisman oran ve süreleri, Maliye Bakanlığınca bu Kanunun 315’nci maddesine göre tespit ve ilan edilen faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle hesaplanabilmesine imkan verilmiş bulunmaktaydı.

Bu Kanunla sözü geçen düzenlemede yapılan değişiklik ile; 26.10.2021 ile 31.12.2023 tarihleri arasında iktisap edilen kıymetler için de Maliye Bakanlığınca bu Kanunun 315’inci maddesine göre tespit ve ilan edilen faydalı ömür sürelerinin yarısı dikkate alınmak suretiyle hesaplanabilmesine imkan verilmiştir.

Bu düzenleme,

  1. 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanununa göre sanayi sicil belgesini haiz mükelleflerce münhasıran imalat sanayiinde,
  2. 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu,
  3. 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun,
  4. 6550 sayılı Araştırma Altyapılarının Desteklenmesine Dair Kanun,

kapsamında faaliyette bulunan mükelleflerce, münhasıran Ar-Ge, yenilik ve tasarım faaliyetlerinde kullanılmak üzere, iktisap edilen yeni makina ve teçhizat için geçerli bulunmaktadır.

Bu şekilde belirlenen oran ve süreler izleyen yıllarda değiştirilemeyecektir.

  1. Amortismana Tabi İktisadi Kıymetler İçin Yeniden Değerleme Uygulaması Sürekli Hale Getirilmektedir

VUK’nun enflasyon düzeltmesini düzenleyen mükerrer 298’inci maddesine eklenen (Ç) fıkrası ve Kanuna eklenen geçici 32’inci madde ile; taşınmazlar ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetler için yeniden değerleme uygulaması sürekli hale getirilmektedir. Düzenleme iki ana başlık altında özetlenebilir.

Başlıklara geçmeden önce şu hususları belirtmekte yarar görüyoruz:

Yeniden değerleme uygulaması enflasyon düzeltmesinin alternatifi olan bir uygulama değildir. Aksine öncelik enflasyon düzeltmesindedir. Kanunda sayılan enflasyon düzeltmesi koşullarının gerçekleştiği yıllarda enflasyon düzeltmesinin yapılması zorunlu olacaktır. Enflasyon düzeltmesi yapılmayan yıllarda mükellefler isterler ise taşınmazlar ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerle sınırlı olmak üzere yeniden değerleme uygulamasından yararlanabileceklerdir.

Bilindiği üzere, kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100’den ve içinde bulunulan hesap döneminde %10’dan fazla olması halinde malî tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutmak zorundadırlar. Enflasyon düzeltmesi uygulaması, her iki şartın birlikte gerçekleşmemesi halinde sona ermektedir. En son 31.12.2004 yılı malî tablolarını enflasyon düzeltmesine tâbi tutmuşlardır. Aradan geçen 17 yılda şartlar gerçekleşmediğinden çok sınırlı bir mükellef grubu (münhasıran sürekli olarak işlenmiş; altın, gümüş alım-satımı ve imali ile iştigal eden mükellefler) dışında mali tablolar enflasyon düzeltmesine tâbi tutulmamıştır.

Bu süreçte 2018 yılında 7144 sayılı ve içinde bulunduğumuz 2021 yılında 7326 sayılı kanunlar kapsamında mükelleflerin tercihine bağlı olarak birer kerelik yeniden değerleme uygulamasına izin verilmiştir. Bu düzenlemeler kapsamında bazı mükellefler taşınmazlar ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerini yeniden değerlememişlerdir. Ayrıca 7326 sayılı kanun kapsamındaki yeniden değerleme uygulamasından tahakkuk eden %2 oranındaki vergisini 2021/Ocak ayında ödemek kaydıyla 31.12.2021 tarihine kadar yararlanma olanağının bulunduğunu da hatırlatmak isteriz.

Yeniden değerlemeye yönelik düzenlemeler 1.1.2022 tarihinden itibaren yürürlüğe girecektir. Yani 2021 yılında aşağıdaki düzenlemelere göre geçmişe yönelik ve/veya cari dönem için yeniden değerleme uygulaması yapılamayacaktır.

3.1. Geçmişe Yönelik Yeniden Değerleme

Bu Kanunla VUK’a eklenen geçici 32’inci maddesi uyarınca; amortismana tabi iktisadi kıymetleri için cari dönemde mükerrer 298’inci madde kapsamında yeniden uygulamasından yararlanmak isteyen mükellefler isterler ise taşınmazlar ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetler (sonraki açıklamalarda sadece iktisadi kıymetler ibaresi kullanılacaktır) için geçmişe yönelik yeniden değerleme uygulamasından da yararlanabileceklerdir. Genel esaslar özetle şöyledir:

VUK’nun mükerrer 298’inci maddesinin (Ç) fıkrası kapsamında yeniden değerleme yapabilecek olan mükellefler, ilk kez yeniden değerleme yapacakları hesap döneminden (bundan sonraki açıklamalarda sadece cari dönem değerlemesi ibaresi kullanılacaktır) önceki hesap döneminin sonu itibarıyla bilançolarına kayıtlı bulunan iktisadi kıymetlerini (bu niteliklerini korudukları müddetçe sat-kirala-geri al işlemine veya kira sertifikası ihracına konu edilen taşınmaz ve iktisadi kıymetler hariç) aşağıdaki esaslar dahilinde yeniden değerleyebileceklerdir (bundan sonraki açıklamalarda sadece geçmişe yönelik değerleme ibaresi kullanılacaktır)

  1. a) Yeniden değerlemede, iktisadi kıymetlerin ve bunlara ait amortismanların, mükerrer 298 /(Ç) maddesi uyarınca cari dönem değerlemesi yapılacak hesap döneminden önceki hesap döneminin sonu itibarıyla yasal defter kayıtlarında yer alan değerleri dikkate alınacaktır. Amortismanın herhangi bir yılda yapılmamış olması durumunda, yeniden değerlemeye esas alınacak tutar bu amortismanlar tam olarak ayrılmış varsayılarak belirlenecektir.
  2. b) İktisadi kıymetlerin değerleri ve bunların birikmiş amortismanları yeniden değerleme oranı ile çarpılması suretiyle yeniden değerleme sonrası değerleri bulunacaktır. Yapılacak değerlemede esas alınacak yeniden değerleme oranı; değerleme yapılacak cari dönemden önceki yılın son ayındaki Yİ-ÜFE’nin;
  3. İktisadi kıymetler 2004 yılında enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş ise 2005/Ocak ayı Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile,
  4. 1.1.2005 tarihinden sonra iktisap edilen iktisadi kıymetler için iktisap edildiği ayı izleyen aya ilişkin Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile,
  5. Daha önce VUK’a 7144 sayılı Kanunla eklene geçici 31/1 maddesi kapsamında 2018 yılında yeniden değerlenen taşınmazlar ve amortismanları için 2018/Mayıs ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile,
  6. Daha önce 7326 sayılı Kanunla eklenen geçici 31/7 maddesi kapsamında 2021 yılında yeniden değerlenen iktisadi kıymetler ve amortismanları için 2021/Haziran ayına ilişkin Yİ-ÜFE değerine bölünmesi ile,

bulunan oran dikkate alınır.

  1. c) Yeniden değerleme neticesinde taşınmazlar ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerin değerinde meydana gelecek (kıymetteki değer artışı – amortismandaki değer artışı formülüne göre bulunan) değer artışı, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterilir.
  2. d) Taşınmaz ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerini yeniden değerlemeye tabi tutan mükellefler bunları, yeni değerleri üzerinden amortismana tabi tutmaya devam ederler.
  3. e) Pasifteki fon hesabında gösterilen değer artışı tutarı üzerinden %2 oranında vergi hesaplanır. Bu vergi yeniden değerleme işleminin yapıldığı tarihi izleyen ayın sonuna kadar bir beyanname ile vergi dairesine beyan edilir. Verginin ilk taksiti beyanname verme süresi içinde, izleyen taksitler beyanname verme süresini takip eden ikinci ve dördüncü ayda olmak üzere üç eşit taksitte ödenir. Ödenen vergi; gelir ve kurumlar vergisinden mahsup edilmez, gelir ve kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmez.
  4. f) Fon hesabında gösterilen değer artışı tutarının, sermayeye ilave edilme dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen kısmı, bu işlemin yapıldığı dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde gelir veya kurumlar vergisine tabi tutulur.
  5. g) Yeniden değerlemeye tabi tutulan taşınmaz ve amortismana tabi diğer iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması halinde, fon hesabındaki değer artışları, kazancın tespitinde dikkate alınmaz.
  6. h) Geçmişe yönelik yeniden değerleme sadece bir kez, cari dönem için yapılacak yeniden değerleme öncesinde olmak üzere yapılabilir. Geçmişe yönelik değerleme yapmakla birlikte sonraki hesap dönemi için cari dönem yeniden değerlemesi yapmayan mükellefler, daha sonraki dönemlerde cari dönem için yapacakları yeniden değerlemede geçmişe yönelik yeniden değerleme yapamazlar.
  7. i) Geçmişe yönelik yeniden değerlemeye tabi tutulan iktisadi kıymetlerin elden çıkarılmasından önce cari dönem yeniden değerlemesi yapılmadan enflasyon düzeltmesi yapılmasına ilişkin şartların oluşması halinde, geçmişe yönelik değerlemeden oluşan değer artışı fonu öz sermayeden düşülmek suretiyle enflasyon düzeltmesi yapılır.

3.2. Cari Dönem Yeniden Değerlemesi

Bu kanunla VUK’nun mükerrer 298’inci maddesine eklenen (Ç) fıkrasında cari dönem yeniden öz sermayeden değerlemelerine ilişkin esaslar belirlenmiştir. Tam mükellefiyete tabi ve bilanço esasına göre defter tutan mükellefler, enflasyon düzeltmesi yapılmayan hesap dönemlerinin sonu itibarıyla, bilançolarına dâhil bulunan amortismana tabi iktisadi kıymetlerini (bu niteliklerini korudukları müddetçe sat-kirala-geri al işlemine veya kira sertifikası ihracına konu edilenler hariç) ve bunların birikmiş amortismanlarını aşağıdaki esaslar dahilinde yeniden değerleyebileceklerdir. Şu kadar ki, münhasıran sürekli olarak işlenmiş; altın, gümüş alım-satımı ve imali ile iştigal eden mükellefler zaten her yıl enflasyon düzeltmesi yaptıkları için ve kayıtlarını Türk para birimi dışında başka bir para birimiyle tutmalarına izin verilenler yeniden değerleme uygulamasından yararlanamayacaklardır.

  1. İktisadi kıymetlerin maliyet bedellerine eklenmiş bulunan (iktisadi kıymetlerin aktifleştirildiği hesap dönemine ilişkin olanlar hariç) kur farkları ve kredi faizleri (bunlara isabet eden amortismanlar dâhil) yeniden değerleme kapsamına girmemektedir.
  2. Yeniden değerlemede, iktisadi kıymetlerin ve bunlara ait amortismanların, değerlemenin yapılacağı hesap dönemi sonu itibarıyla yasal defter kayıtlarında yer alan değerleri dikkate alınır. Amortismanın herhangi bir yılda yapılmamış olması durumunda, yeniden değerlemeye esas alınacak tutar bu amortismanlar tam olarak ayrılmış varsayılarak belirlenir.
  3. İktisadi kıymetlerin değerleri ve bunlara ilişkin amortismanların, yeniden değerlemenin yapılacağı yıla ait olan yeniden değerleme oranı ile çarpılması suretiyle yeniden değerleme sonrası değerleri bulunur.
  4. Geçici vergi dönemlerinde yapılacak değerlemede esas alınacak yeniden değerleme oranı, bir önceki yılın Kasım ayından başlamak üzere; 3, 6 ve 9 uncu aylarda bir önceki 3, 6 ve 9 aylık dönemlere göre TUİK’in Yİ-ÜFE’de meydana gelen ortalama fiyat artış oranı esas alınmak suretiyle belirlenir.
  5. Yeniden değerleme neticesinde iktisadi kıymetlerin değerinde meydana gelen değer artışı, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında gösterilir. Değer artışı, iktisadi kıymetlerin yeniden değerleme sonrası ve yeniden değerleme öncesi net bilanço aktif değerleri arasındaki farktır. Net bilanço aktif değeri, iktisadi kıymetlerin bilançonun aktifinde yazılı değerlerinden, pasifte yazılı amortismanların tenzili suretiyle bulunan değeri ifade eder. İktisadi kıymetler için amortismanın herhangi bir yılda yapılmamış olması durumunda söz konusu değer, bu amortismanlar tam olarak ayrılmış varsayılarak belirlenir.
  6. İktisadi kıymetlerini cari dönemde yeniden değerlemeye tabi tutan mükellefler bu kıymetlerini, yeni değerleri üzerinden amortismana tabi tutmaya devam ederler.
  7. Pasifte fon hesabında gösterilen değer artışı tutarının, sermayeye ilave edilme dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen kısmı, bu işlemin yapıldığı dönem kazancı ile ilişkilendirilmeksizin bu dönemde gelir/kurumlar vergisine tabi tutulur. Sermayeye eklenen değer artışları, ortaklar tarafından işletmeye ilave edilmiş kıymetler olarak kabul edilir. Bu işlemler kâr dağıtımı sayılmaz.
  8. Yeniden değerlemeye tabi tutulan iktisadi kıymetlerin elden çıkarılması (satış, devir, işletmeden çekiş, tasfiye gibi) halinde, bunlara isabet eden fon hesabındaki, henüz sermayeye ilave edilmemiş değer artışları aynen birikmiş amortismanlar gibi muameleye tabi tutulur.
  9. Her yılın yeniden değerleme oranı ancak o yıla ait değerlemede nazara alınabilir. Yeniden değerlemenin herhangi bir yıl yapılmamasından veya değerleme oranının düşük uygulanmasından dolayı daha sonraki yıllarda geçmiş dönemlere ilişkin yeniden değerleme yapılamaz.
  10. Hesap dönemi içinde aktife giren iktisadi kıymetler için aktife girdiği hesap döneminde, yeniden değerleme yapılmaz.
  11. Yeniden değerlemenin herhangi bir yılda yapılmaması durumunda, sonraki hesap dönemlerine ilişkin olarak cari dönem yeniden değerlemesi yapılabilir.
  12. Enflasyon düzeltmesi yapılan yıllarda ayrıca yeniden değerleme yapılmayacaktır.
  13. Geçmiş dönem yeniden değerlemesinden farklı olarak cari dönem değer artışları için herhangi bir vergi ödenmeyecektir.
  14. Düzenlemedeki ibarelerden, amortismana tabi olmayan taşınmazların (boş arsa ve arazilerin) cari dönem değerlemesine tabi tutulmayacağı anlaşılmaktadır. Bu konunun Bakanlığın tebliğinde açıklığa kavuşturulacağını beklemekteyiz.

 

  1. Gider Pusulası Uygulamasında Önemli Değişiklikler Yapılmıştır

Bilindiği üzere Gider Pusulası, fatura ve fatura yerine geçen belgeleri (serbest meslek makbuzu, müstahsil makbuzu, perakende satış fişi vb.) düzenlemek zorunda olmayan kişilere yaptırılan işler veya alınan mallar için, kayıtlarını tevsike mecbur mükellefler tarafından düzenlenen bir belge türüdür.

Gider pusulası uygulamasında önemli belirsizlikler bulunmaktaydı. Konuya ilişkin 234’üncü maddede yapılan değişiklikler ile bu belirsizliklerin giderilmesi amaçlanmıştır. Yapılan düzenlemeler özetle şöyledir:

  1. Değişiklikten önceki 234’üncü madde uyarınca; sadece GVK’nun 9’maddesinde tanımlanan ve sayılan “Vergiden muaf esnaf”a yaptırılan işler ve bunlardan satın alınan mallar için gider pusulası düzenlenmesi zorunlu idi. Ancak uygulamada mükellefler GVK’nun 9’maddesinde tanımlanan ve sayılan “Vergiden muaf esnaf” kapsamına girmeyen kişilerden de mal/hizmet satın almaktaydılar. Örneğin işyeri temizliği yapan kişiler esnaf muaflığı kapsamına girmediklerinden bunlardan alınan temizlik hizmeti için gider pusulası düzenlenmesinin zorunlu olup olmadığı belirsizdi. Yapılan değişiklik ile mükelleflere “bu Kanun (VUK) kapsamındaki belgeleri düzenleme zorunluluğu bulunmayanlara yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları mallar” için gider pusulası düzenlemesi zorunluluğu getirilmiştir. Yani sadece “Vergiden muaf esnaf” kapsamına girenlerden değil tüm belge düzenleme zorunluluğu bulunmayan kişilerden yapılacak mal ve hizmet alımlarının gider pusulası ile tevsiki zorunlu hale getirilmiştir.
  2. Gider pusulasının, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenmesi zorunluğu getirilmiştir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen gider pusulası hiç düzenlenmemiş sayılacaktır.
  3. Aşağıda sayılan bazı belgelerin gider pusulasında bulunması gereken bilgileri taşıması halinde, gider pusulası yerine geçeceği, bunların tevsik edici belge olarak kullanılabileceği ve bu durumda ayrıca gider pusulası düzenlenmesine gerek bulunmadığı yönünde düzenleme yapılmıştır.
  4. Malın veya hizmetin bedelinin, malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde satıcıya aşağıdaki kurumlar aracılığı ile ödenmesi halinde, bu kurumlar tarafından düzenlenen belgeler gider pusulası yerine geçecektir ve bu durumda ayrıca bir gider pusulası düzenlenmesine gerek olmayacaktır;

> 5411 sayılı Bankacılık Kanununda tanımlanan bankalar,

> 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun kapsamında yetkilendirilmiş ödeme kuruluşları,

> 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanununa göre kurulan Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi.

  1. ii) 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında satın alınan malların gider pusulası düzenlemek zorunda olanlara iade edilmesinde, 6502 sayılı Kanun uyarınca iade edilecek tutarların, (i) bendinde yer alan kurumlar aracılığıyla iadesinde bu kurumlarca düzenlenen belgeler gider pusulası yerine geçecektir ve bu durumda ayrıca bir gider pusulası düzenlenmesine gerek olmayacaktır.

iii) VUK’a göre belge düzenleme zorunluluğu bulunmayan kamu kurum ve kuruluşlarının, tabi oldukları ilgili mevzuat dâhilinde, yaptıkları işler veya sattıkları mallar için düzenledikleri belgeler gider pusulası yerine geçecektir ve bu durumda ayrıca bir gider pusulası düzenlenmesine gerek olmayacaktır.

Bu düzenleme 1 Kasım 2021 tarihinde yürürlüğe girmektedir.

Ayrıca, VUK’nun Özel Usulsüzlük Cezasının düzenlendiği 353/1-(1)’inci maddesinde yapılan düzenleme ile; pusulanın hiç düzenlenmemiş sayılması halinde, bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için (2021 yılı için) 380 Türk lirasından aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının %10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

  1. Elektronik Olarak Tutulan Defterlerde Tasdik Yerine Geçen İşlemlere İlişkin Düzenlemeler Yapılmıştır

Kanunla VUK’a eklenen 226/A maddesiyle elektronik olarak tutulan defterlerde tasdiki yerine geçen işlemlere açıklık getirilmiştir.

  1. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığınca müştereken belirlenen usul, esas ve süreler dahilinde elektronik ortamda tutulan defterler (yevmiye, kebir) için berat alınması,
  2. Elektronik ortamda tutulan diğer defterlerin (defter beyan sistemi gibi) ise Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenen usul, esas ve süreler dahilinde onaylanması

tasdik hükmündedir.

Elektronik defter beratı, elektronik ortamda tutulan defterlere ilişkin olarak, Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenen standartlara uygun bilgileri içeren ve Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından onaylanmış elektronik dosyayı ifade etmektedir. Beratın ve onayın belirlenen usul, esas ve süreler dahilinde alınmaması veya yapılmaması durumunda defterler tasdik ettirilmemiş sayılacaktır.

Bilindiği üzere, fiziki ya da elektronik defterlerin tasdik ettirilmemiş sayılması hem vergilendirme (re’sen vergi tarhı, indirim KDV’lerin reddi vb.) hem de ticari davalardaki delil kuvveti (alacak davalarında alacağın varlığının ispatında delil kabul edilmemesi gibi) yönünden çok önemli riskler taşımaktadır. Bu nedenle gerek fiziki gerek ise elektronik defterlerin açılış/kapanış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun bir şekilde yaptırılmasının çok büyük önemi bulunmaktadır.

Bu düzenleme 26 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe girmektedir.

  1. Yararlanılması YMM’lerce Düzenlenmiş Tasdik Raporu İbrazı Şartına Bağlanan Konularda Raporların İbrazında Mükellef Lehine Düzenleme Yapılmıştır

Bilindiği üzere bazı muafiyet, istisna, yeniden değerleme, zarar mahsubu ve benzeri hükümlerden yararlanılması (Ar-Ge İndirimi, Taşınmaz satış Kazancı İstisnası gibi) YMM’lerce düzenlenmiş tasdik raporu ibrazı şartına bağlanmıştır.

Konuya ilişkin mükerrer 227’inci maddenin değişiklikten önceki şeklinde, tasdik raporunu zamanında ibraz etmeyen mükellefler tasdike konu haktan yararlanamamaktaydılar. Bu Kanunla yapılan değişiklik ile, tasdik raporunun zamanında ibraz edilmemesi halinde, mükellefe tebliğ edilmek şartı ile 60 günlük bir mühlet verileceği yönünde değişiklik yapılmıştır. Tasdik raporunun bu ek süre içinde de ibraz edilmemesi halinde mükellefler tasdike konu haktan yararlanamayacaklardır.

Ayrıca, VUK’nun Özel Usulsüzlük Cezasının düzenlendiği 353/1-(11)’inci maddesinde yapılan düzenleme ile tasdik raporunun zamanında ibraz edilmemesi halinde mükellef adına 50.000 Türk lirasından az ve 500.000 Türk lirasından fazla olmamak üzere, yararlanılması tasdik raporunun ibrazı şartına bağlanan tutarın %5’i nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

Bu düzenleme 26 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe girmektedir.

  1. Cezalara İlişkin Düzenlemelerde Değişiklikler Yapılmıştır

7.1. ÖKC, e-Defterler ve e-Belgelerle İlgili Düzenlemelere Uyulmaması Halinde Usulsüzlük Cezası Kesileceği Açıklığa Kavuşturulmuştur

VUK’nun Genel Usulsüzlük Cezasının düzenlendiği 352’nci maddesinin I inci derece usulsüzlüklerle ilgili (6) numaralı bendinde yapılan değişiklik ile; ÖKC, e-Defter ve e-Belge ile ilgili düzenlemeleri içeren mükerrer 242’inci maddeye gönderme yapılarak, bu maddedeki düzenlemelere uyulmamasına I inci derece usulsüzlük cezası (2021 yılı tutarı sermaye şirketleri için 240 TL’dir) uygulanacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir.

Ayrıca VUK’nun Özel Usulsüzlük Cezasının düzenlendiği mükerrer 355/1’inci maddesinde yapılan değişiklik ile; ÖKC, e-Defter ve e-Belge ile ilgili düzenlemeleri içeren mükerrer 242’inci maddeye gönderme yapılarak, bu maddedeki düzenlemelere uyulmamasına özel usulsüzlük cezası (2021 yılı tutarı birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabı için 2.500 TL’dir) uygulanacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir.

Bu düzenleme 26 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe girmektedir.

7.2. Gider Pusulasının Düzenlenmiş Sayılmadığı Hallerde Özel Usulsüzlük Cezası Kesilecektir

VUK’nun Özel Usulsüzlük Cezasının düzenlendiği 353/1-(1)’inci maddesinde yapılan değişiklik ile; Gider Pusulası ile ilgili düzenlemeleri içeren 234’üncü maddeye gönderme yapılarak, bu maddedeki düzenleme uyarınca pusulanın hiç düzenlenmemiş sayılması halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için (2021 yılı için) 380 Türk lirasından aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının %10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesileceği  açık bir şekilde düzenlenmiştir.

VUK’nun 234’üncü maddesi uyarınca; Gider Pusulasının malın teslimi veya hizmetin yapıldığı tarihten itibaren azami yedi gün içinde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu süre içerisinde düzenlenmeyen gider pusulası hiç düzenlenmemiş sayılacaktır.

7.3. 5 Bin TL’yi Aşan Usulsüzlük Cezaları Uzlaşma Kapsamına Alınmıştır

VUK’nun uzlaşma hükümlerinin düzenlendiği Ek 1 ve 11’inci maddelerinde yapılan değişiklik ile; 5.000 Türk lirasını aşan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları uzlaşma kapsamına alınmıştır.

Uzlaşmaya konu edilebilecek usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tespitinde cezayı gerektiren fiil bazında kesilecek toplam ceza tutarı dikkate alınır ve 5.000 Türk lirasını aşmayan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları için Kanunun 376’ncı maddesindeki indirim oranı %50 artırımlı olarak uygulanır.

Bu düzenleme 26 Ekim 2021 tarihinde yürürlüğe girmektedir.

  1. Pişmanlık ve Islah Hükümlerinde Değişiklikler Yapılmıştır

VUK’nun Pişmanlık ve Islah hükümlerinin düzenlendiği 371’inci maddesinde yapılan değişiklik ile mükellefler lehine düzenleme yapılmıştır. Şöyle ki; önceki düzenlemede pişmanlık bildiriminden önce herhangi bir vergi türü için vergi incelemesine başlanılması ya da olayın takdir komisyonuna intikali halinde pişmanlık hükümlerinden yararlanılamamaktaydı.

Yapılan değişiklik ile, sadece pişmanlık bildirimine konu olayın ilgili olduğu vergi türüne ilişkin bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın ve ilgili olduğu vergi türünün takdir komisyonuna intikal ettirilmesi halinde pişmanlık hükümlerinden yararlanılamayacaktır. Diğer vergi türleri için pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilecektir.

Örneğin mükellef hakkında KDV’yi ilgilendiren bir konuda vergi incelemesine başlanılmış ise, diğer vergi türleri (kurumlar vergisi, muhtasar, damga vergisi vb.) için pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilecektir.

  1. Kanuna Karşılıklı Anlaşma Usulüne İlişkin Düzenlemeler Eklenmiştir

VUK’a Karşılıklı Anlaşma Usulü (KAU) başlığını taşıyan ek 14 ile 18 maddeler eklenmiştir.

Esasen KAU çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında (ÇVÖA) düzenlenmiş bir husustur. VUK’daki düzenlemeyle KAU düzenlemelerinden nasıl yararlanılabileceği ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Çok özetle şöyledir:

  1. Mükellefler, bir ÇVÖA hükümlerine aykırı olarak vergilendirildiği veya bu şekilde vergilendirileceğine ilişkin kuvvetli emareler bulunduğu iddiasıyla anlaşmanın “Karşılıklı Anlaşma Usulü” hükümlerine göre bizzat ya da Akit Devlet yetkili makamları aracılığıyla Gelir İdaresi Başkanlığına başvurabileceklerdir.
  2. Yapılan başvurunun değerlendirilebilmesi için ÇVÖA’nda öngörülen süre ve usulde yapılması şarttır. Anlaşmada başvuru için süre bulunmadığı veya iç mevzuat hükümlerine atıf yapıldığı durumda başvurunun, anlaşma hükümlerine aykırı olduğu iddia edilen bir vergilendirme işleminden mükellefin ilk haberdar olduğu tarihten itibaren üç yıl içerisinde yapılması esastır. Her hâlükârda başvuru süresi; ihbarnamenin tebliğ edildiği, ihtirazi kayıtla verilen beyannamede verginin tahakkuk ettiği, vergi kesintisi yapıldığı durumda ise kesintinin yapıldığı tarihten itibaren anlaşmada öngörülen sürenin bitiminde, böyle bir süre yoksa üç yıl tamamlanınca sona erer.
  3. Başvuru kapsamındaki tarh ve tebliğ edilen vergi ve cezalar ile ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine tahakkuk eden vergiye ilişkin dava açma süresini durdurur.
  4. Yapılan başvuruya konu talebin reddi veya diğer Akit Devletin yetkili makamı ile anlaşmaya varılamaması durumunda bu durum bir yazı ile mükellefe tebliğ edilir. Mükellef, söz konusu yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren kalan dava açma süresi içerisinde vergi mahkemesi nezdinde dava açabilir. Dava açma süresi, on beş günden az kalmış ise bu süre yazının tebliği tarihinden itibaren on beş gün olarak uzar.
  5. Başvurunun, GİB ile diğer Akit Devletin yetkili makamı arasında anlaşmaya varılarak sonuçlandırılması hâlinde durum mükellefe bir yazı ile tebliğ edilecektir.

Yazının tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde mükellefin varılan anlaşmayı kabul edip etmediğini GİB’e bildirmesi gerekmektedir. Mükellef bu süre içinde bildirimde bulunmadığı takdirde, varılan anlaşmayı kabul etmemiş sayılacaktır. Anlaşma sonucunun kabul edilmemesi veya kabul edilmemiş sayılması durumunda, otuz günlük sürenin bitiminden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlayacaktır ve vergi mahkemesi nezdinde dava açılabilecektir.

Gelir İdaresi Başkanlığı ile diğer Akit Devletin yetkili makamı arasında varılan anlaşmanın mükellef tarafından süresi içinde kabul edilmesi durumunda karşılıklı anlaşma vaki olur ve varılan anlaşmaya göre vergi ve cezalarda düzeltme yapılır.

Karşılıklı anlaşmanın vaki olduğu durumda üzerinde anlaşılan hususlar ve anlaşma uyarınca düzeltilen vergi ve cezalar hakkında dava açılamaz ve hiçbir mercie şikâyette bulunulamaz, Kanunun 376’ncı maddesine göre ceza indiriminden faydalanılamaz ve uzlaşma hükümlerinden yararlanılamaz. Söz konusu vergi ve cezalar, düzeltme işleminin mükellefe tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içerisinde ödenir. Düzeltme işlemine konu verginin tamamı ile cezaların yarısının bu süre zarfında ödenmesi halinde cezanın yarısı indirilir.

  1. Mükellef, yaptığı başvurudan önce; Dava açmışsa dava, karşılıklı anlaşma usulü başvurusu sonuca bağlanmadan vergi mahkemelerince incelenmez veya uzlaşma talebinde bulunmuşsa uzlaşma, karşılıklı anlaşma usulü başvurusunun sonuca bağlanmasına kadar ertelenir.
  2. Karşılıklı anlaşma usulüne başvurulması, tahakkuk eden vergi ve cezaların tahsilatını durdurmamaktadır.

Örneğin, Fransa’da mukim bir avukat, Türkiye’de yerleşik bir şirkete Fransa’daki bir dava için hukuki hizmet verdiğinde, kendisine Türkiye’den yapılan ödemeden gelir vergisi stopajı kesilmiştir. Şayet Fransa mukimi bu avukat stopaj kesintisinin tamamen ya da kısmen Türkiye-Fransa arasındaki ÇVÖA hükümlerine aykırı olduğunu değerlendiriyor ise, anlaşmanın “Karşılıklı Anlaşma Usulü” hükümlerine göre bizzat ya da Akit Devlet yetkili makamları aracılığıyla Gelir İdaresi Başkanlığına başvurabilecektir. Bu başvurusu yukarıda özetlenen sürece göre sonuçlandırılacaktır.

Bu düzenleme 1/1/2022 tarihinden itibaren yapılacak başvurulara uygulanmak üzere yürürlüğe girecektir.

Bu Sirkülerimize ilişkin görüş, öneri ve sorularınızı oner@onerymm.com.tr‘ye iletebilirsiniz.

Saygılarımızla.

ÖNER BAĞIMSIZ DENETİM VE YMM A.Ş.

www.onerymm.com.tr

13-11-2021